20 Ağustos 2014 Çarşamba

Çınarcık Yolunda - 1

Paylaştıkça Çoğalır
Selamlar sevgili blogcular, 

Uzun bir aradan sonra çıkmayı başardığım tatilden kısa notlar aktarmaya çalışacağım sizlere. Uzun süredir niyetimiz olan tatil için arkadaşımla bir çok mekan araştırdık, didindik, çabaladık ama geç kaldığımız için tam hayallerimiz sona erdi derken, bir arkadaşımız duruuuun bizim Yalova'da yazlığımız var demesiyle yeniden yeşerdi. Biz de durur muyuz hadi o zaman diyerek ilk iş biletleri aldık. Yazlık sahibi olan arkadaşımız bize cumartesi günü katılacaktı bizse perşembeden yola çıktık. Beleş konaklama kaçar mı hiç :D Yolculuk yenikapı limanından başladı. Yaklaşık 1 saat süren yolculuğun ardından Çınarcık limanına iniş yaptık. İner inmez oldukça kalabalık bir yerleşim yeri karşıladı bizi. Hatta o kadar ki sahilde denize giren insanları kaya zannettim uzaktan o kadar kalabalık :/ 

Yazın yerli ve yabancı turistlerle 200 bini bulduğu söylenen Çınarcık bir sahil kasabası formundan çıkalı uzun bir süre olmuş. İlk hedefimiz konaklayacağımız evi bulmaktı. Her zaman ki navigasyon tecrübemle(kayboldu) evi bulduk. Eve beklediğimizden yakın bir mesafede 5 dk'lık bir yürüme ile ulaştık. eve girer girmez ilk şoku yaşadık. Evdeki herşey en son 1995 yılında kullanılmıştı :D Doğal olarak eşyalar da o yıllara aitti. Kendimi yasemin'in penceresi programında gibi hissettim. Birazdan salona ilkokul 1.sınıf öğretmenim Sevgi hocam girecekti sanki. Neyse burayı şimdilik geçiyorum. Hemen erzak almak için dışarı çıktık. Şansımıza evin hemen önünde bir pazar kuruluydu. O semtin pazarına denk gelmiş olduk, yani perşembe pazarına. Pazarda köyden, bahçeden birçok taze ürün uygun bir şekilde satılıyordu. Durur muyuz tabi daldık pazara. Ben peynir seven bir insan değilim ama yumuşak, yağlı öyle bir beyaz peynir tattık ki gerçekten enfes bir lezzeti vardı. Bulabilen herkese kesinlikle tatmalarını öneririm. Beni benden aldı yani o derece. Birde sapsarı enfes bir terayağı var ki onu da mutlaka denemelisiniz. Gerekli şeyleri aldıktan sonra 1995 yılına yani eve geri döndük. 

Alışverişi yaptıktan sonra hiç olmazsa çevreyi tanıyalım bugünlük diyerek çevreyi keşfe çıktık. İskeleye sırtımızı verip solumuza doğru yürümeye başladık, sahile paralel bir şekilde yürümeye devam ettik. Ta ki Çınarcık güle güle tabelasını görene kadar :) Ardından sahile indik ve aynı yolu sahil yolunu izleyerek geri geldik. Gerçekten upuzun ve enfes bir sahil yolu var. Akşam vakitlerinde kesinlikle yürümelisiniz. İdo iskelesine gelmeden yaklaşık 500 metre önce cafelerin sahile taşların üzerinde koyduğu masa sandalyelerde hem dalgaları seyredip, seslerini dinleyebilir hemde çayınızı içebilirsiniz. Yine bu sahil şeridinde birçok kafe ve yemek salonu bulunuyor. Ee tabi gün sonuna geldik ve mideler boşaldı. Açlık hissetmeye başladıktan sonra ilk işimiz yemek için düzgün bir mekan aramak oldu. Uzun bir karar verme sürecinin ardından(insan şüphe ediyor) filiz restaurantı seçtik. Fiyatları normaldi, söylediğimiz tavuk şişte fena değildi. Tavsiye edilebilir mekan. 

Yemeğimizi yedikten sonra ünlü Çınarcık dondurmalarından yemeğe karar verdik. Benim açıkçası çok bir beklentim yoktu. İstanbul'da birçok dondurmayı tatmış biri olarak ekstra bir lezzet beklemedim. Ama sonuç beni oldukça şaşırttı. Hemen İDO iskelenin karşısında sağ çaprazda bulunan Özkaymak dondurmacısı gerçekten harika dondurma yapıyor. Ben krokan ve damla sakızlı aldım. İkisi de enfesti kesinlikle tavsiye ederim. Dondurmaları da yedikten sonra eve geri dönüş vakti geldi. Gidip biraz da dinlenmek lazımdı. Tabi temizlik yapmak zorunda kalmasaydık. Neyse o uzun hikaye, bir sonraki yazıda görüşmek üzere, esen kalın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Designed By Templateism | © 2014 Tüm haklarım Allah'a aittir.